Toplumsal kategorisindeki yazılar


Nereye gidiyoruz böyle?

Tarih: 04 Eylül 2014 Per 9:46 | Bu yazı 3.247 kez okundu.

Aynı günümüzde olduğu gibi. Artık haklının değil güçlünün son sözü söylediği bir toplumda yaşıyoruz. Milyar yaşındaki dünyada kimbilir kaç devlet kurulup yıkılmıştır, kaç insan doğup ölmüştür. Bize de böylesi düştü işte. Bazen neden Osmanlı Devleti’nin en rahat ve parlak döneminde bu dünyaya gönderilmemişim ki diye soruyorum kendime. Rahat, sorunsuz ve haklının kazandığı bir ülkedeki toplumda yaşamak kim istemez ki değil mi? Günümüzde hepimiz geçmişimizle övünüyoruz. Okullarda ders görürken bile hep geçmişi örnek vererek birşeyler beynimize sokulmaya çalışılıyor. X kişisi bunu yapmış, Y devleti bunu yapmış. Geçmişten bizene? Bazen “geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez” diyorlar. Haklılar da fakat ben geçmişimi yeteri kadar biliyorum. Ne kadar biliyorsun diye sormak da mantıksız. Sonuçta geçmişimdeki her boku biliyorum desem şu anda dünyayı falan mı kurtarmamı bekleyecekler? Bilsen neee bilmesen neee. Eskiden Atatürk varmış, F. Sultan Mehmed varmış, A varmış, B varmış. Bu kişiler çok yüce ve büyük kişiler. İnsan üstü varlık değiller ama bence mükemmel insanın özetidir bu kişiler. Tamam zamanında bu dünya düzenindeki oyunda hamlelerini akıllı oynamışlar ve Osmanlı Devleti’ni yıktırmamışlar ve bu zamana kadar isim değiştirerek gelmiş, Türkiye olmuş. İyi de olmuş. Ama bu insanlar sadece geçmişte yaptıklarıyla anılacaklar artık.

Hayatında hiç küpe takmamış ve küpe takan erkekleri sevmeyen Yavuz Sultan Selim, günümüzde insanlar tarafından küpeli padişah diye anılıyor, biliniyor. Yok böyle birşey. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu’na en parlak dönemini yaşatan Fatih Sultan Mehmed, günümüzde saçma sapan dizilerde rol almış kişiler tarafından benzetme yapılarak insanlara izlettiriliyor. Bu kişilikler yaptıklarıyla o kadar üst kişilerdir ki onların taklidini yapıp film çevirmek ne hadlerinedir bu paralı uşakların? Adama “neden rol aldın bu filmde” diye sorsan “para için” diyor. “Para olmadan hayat geçmiyor” diyor. Evet günümüzde neredeyse her bok para olmuş, bu doğru. Ama geçmişine hiç mi saygın yok ki bu tip filmlerde, böyle kişilerin rolünü yapıyorsun. İnsan kendine nasıl yakıştırabilir böyle birşeyi. Sen kendini ne kadar büyük görüyorsun ki zamanın padişahlarının taklidini yapıyorsun? Haddin ne, çapın ne? Git başka iş yap, başka iş yaptığında para kazanmıyor musun? Ünlü olmak, gazetelerde manşet manşet fotoğraflarının olması ve sana o padişahın lakabanın takılması hoşuna mu gidiyor hadsiz? Sakal bırakmakla, bıyık bırakmakla veya o şiveyle konuşmakla ona mı benzediğini sanıyorsun? Yazık senin gibi beyinciklere. Zamanında bu padişahlardan insanlar o kadar çekinir ve korkarmış ki bu konular artık hikayeleşmiş. Bunlardan birini anlatayım sana…

Öyle bir devir düşünün ki yeri göğü titreten bir padişah var. (mecazi anlamda) Venedik’ten ise görüşmek üzere bir elçi geliyor. Yavuz Sultan Selim ile görüşüp ülkesine hemen geri dönecek. Görüşme gerçekleşiyor ve ülkesine geri dönüyor elçi. Ülkesindeki üst mevkide duran kişiler Yavuz Sultan Selim’i çok merak ediyorlar ve bu elçiden bilgi almak üzere Yavuz Sultan Selim’in nasıl biri olduğunu soruyorlar. Elçi göremediğini söylüyor. Şaşırıyorlar. Nasıl olur da huzuruna girip, yanına kadar gittiğin kişiyi göremezsin diye soruyorlar. Elçi ise dayanamayıp itiraf ediyor, “kılıcı öyle parlıyordu ki, yüzüne bakamadım.” Bu itiraf kısa süre içinde Yavuz Sultan Selim’in kulağına gidiyor ve şöyle diyor, “Osmanlı Devleti’nin kılıcı parladığı müddetçe zalimlerin boynu daima eğik gezecektir. Ama Allah korusun, bu kılıç ne zaman ki kınına girer de paslanmaya başlarsa, işte o zaman kafalar yavaş yavaş dikilir ve bir gün bize yukarıdan bakmaya başlarlar.”

Bu hikaye ise sadece bir tanesi. İbretlik olması açısından ekledim buraya. O günün insanlarıyla bugünün insanları arasındaki farkı görmenizi istedim. Aslında görüyorsunuzdur da fakat bazen çare olmuyor. Herkes sizinle aynı görüşte olmayabiliyor. Siz böyle şeyleri izlemezken iş, okul veya ev arkadaşlarınızın çoğunun böyle saçmalıkları izlediğini görüyorsunuz. Veya haklı olduğunuz bir konuda arkadaşlarınızın güçlüyü seçtiğini görüyorsunuz. En sonunda da susuyorsunuz. Ne diyebilirsiniz ki, herkesin kendi hayatı ve kendi seçimi.

Tüm bu söylediklerimi toparlayacak olursam artık eski Türkiye’de yaşamıyoruz. Padişahların dizilere girdiği, haksızlığın tavan yaptığı, yargının bile başkalarının elinde olduğu ve daima güçlünün kazandığı bir devirde yaşıyoruz. Acı ama bir o kadar da gerçek. Bu ülkede sizden güçlüler varsa başınız belada demektir. Güçlüler için öldürmek son çaredir. Gizli kasetiniz varsa rezil ederler, insanlar tarafından ayıplanan kişi damgası yemeniz için uğraşırlar. Gizli kasetiniz yok mu? Hatanızı ararlar. Hatalarınızı düzeltmenizi önermek yerine yüzünüze vururlar. Bunu itibar kaybedip onlar gibi güçlü olamayın diye insanlar önünde yaparlar. Hatanız mı yok? Öldürürler. Öldürürken bile süs verirler. İntihar etti sansınlar veya zehirlendi de öldü desinler diye kusursuz cinayet işlerler. Çünkü onlarda korkar. Neden mi? Gücün sınırı yok biliyorsun. Benden güçlüsü gelir beni bulur diye korkarlar. Bu ülkede cesur olmak yetmiyor, kaybedeceğin hiçbirşeyinin olmaması yetmiyor. Makamın olacak. Makam ise Türkiye topraklarında güç demektir.

Allah kimseyi Türkiye’nin kirli yüzüyle karşılaştırmasın.