Konya’da okumanın berbatlığını tadıyorum…
Son yazdığım şu konudan sonra hiç yazmamışım bloğuma, şaşırdım. Üniversite hayatına kapılıp, gezip tozuyorum sanmayın. Tam tersi evden çıktığım yok neredeyse. Ama nedendir bilmem hiç yazmamışım buraya, canım istememiş. Ne canmış dimi bendeki de. Gel sana biraz üniversite hayatından, daha doğrusu Konya’da okumanın berbatlığından bahsedeyim biraz sayın okuyucum, ne dersin?
Ben fakültede değilim, meslek yüksek okulundayım. Halkla ilişkiler ve tanıtım bölümünü ikinci öğretim olarak okuyorum geçmiş konularda bahsettiğim üzere. Sınıfın mevcudu düz hesap 90 kişi falan ve bunların 60-65’i kız. Göreceğiz üzere “haydi kızlar okula” kampanyası tutmuş sanırsam. Haydi kızlar okula demiş birisi ve hepsi bizim okula hücum etmiş. Sınıfta dışarı şehirlerden gelen kişi sayısı 30’u geçmiyor bile. Hepsi Konya’da oturuyor ve günlük ders bittiği gibi evlerine koşturuyorlar. Liseden farkımız inanın yok. İkinci öğretim olduğumuz için 8-9 gibi derslerimiz bitiyor. Haliyle kurtlar bizi kapacak düşüncesiyle koşa koşa inlerine çekiliyorlar. Çok garip. Bu sözü sadece kızlar için demiyorum yanlış anlaşılmasın. Erkekler de aynı. Ders çıkışı onları göremiyorsun bile. Ne ara sınıftan çıktılar, ne ara tramvaya bindiler göremiyorsun bile. O kadar hızlı. Hal böyle olunca sende şehir dışından gelmiş, ailesinden ayrı, rahat takılan, hesap vereceği kimse olmayan kişileri bulmaya çalışıyorsun sınıfta. Buluyorsun da. Ama hal öyle ki dışarıdan gelmiş kişilerde ilk yıl benim gibi tek başına ev tutamıyorlar ne yazık ki. Kimi cemaat yurdunda, kimi cemaat evinde, kimi ise özel yurtlarda kalmaya çalışıyor. Özel yurt harici her yer neredeyse cemaat kapsamında sanki burada. Nasıl bir teşkilatlanma çözemedim. Kişi şehir dışından gelmiş olsa bile eğer cemaate bağlı bir yerde kalıyorsa (cemaat yurdu, cemaat evi) yine hesap vereceği bir ev abisi oluyor. Eve geç kalmaması gerekiyor. Saçma sapan, sikimsonik kurallar koyuyorlar. Onlarla da ortam kuramıyor, istediğin zaman çıkıp gezemiyorsun. Açık söyleyeyim bizim sınıfta benim gibi bağımsız, istediğini yapabilecek iki kişi var. Onlarda özel yurtta kalanlar ve onların bile gece en geç 11-12’ye kadar süreleri var. Yani anlayacağın her daim tek tabanca yoluna devam ediyorsun. Üniversitede ilk sene eve çıkılmaz, yurda çıkıp ortam yap çooook kişi görürsünüz, duyarsınız, okursunuz. İşte bu yüzdendir hep sevgili okuyucum. Evde tek başına rahatsın evet ama yapacağın tek şey internette gezmek ve televizyon izlemek… Yani tek başına dışarı çıkmakta insan hiç istemiyor gerçekten. Yanında sürekli takıldığın, aynı yerde kaldığın bir arkadaşın olacak ki geceleri gidip dürüm yiyebilesin, sokaklarda gezebilesin, derslere beraber çalışabilesin. Diğer türlü çok sıkıcı geçiyor hayat…
Üniversitenin ilk senesinde eve tek başına çıkmanın rahatlığı gerçekten çok başka. Havası çok başka. Sınıfta bile tek başıma kaldığımı duyanlar nasıl şaşırıyorlar görsen. Ben neymişim amk diyorsun içinden. İlk zamanlar ev-yurt bulamayanlar, ek yerleştirme ile gelip ev-yurt sorunu çekenler yanaşmaya çalışsa da yüz vermeyince bir bir dökülüveriyorlar insanın karşısından. Ama inanın harbi harbi ilk sene eve çıkılmaz. Rahatlığı, tek tabanca olmayı seviyorsan direk çıkarsın ama ortam istiyorsan, fazla arkadaşım olsun istiyorsan yurda çık derim. Ama cemaate değil, özel yurda git derim. Çünkü cemaat yurtlarını ve cemaat evlerini de az çok arkadaşlarımdan görüyorum. Parasızlıktan buralara sığınmışlar okumak için. Ne yapabilirler ki başka? Mesela okulda bir arkadaşım var cemaat evinde kalan. Herkes birbirine “abi” diyor. Amaç sınıf, yaş farklılıklarını tamamen ortadan kaldırmakmış. Güzel fikir bence de. Ama biliyor musunuz ki cemaat evlerinde radyo, televizyon veya internet olmadığını? Açık fotoğraflar, açık diziler vb. tarzındaki faaliyetlerin önüne geçmek için yaptık diyorlar sorduğumda da. Çok çağ dışı. Teknoloji olmadan evde ne yapabilirsin ki? Teknoloji=Cinsellik midir bu kişiler için? Kötü amaçla kullananı postalarsın eyvallah ama o kadar kişi teknolojiden uzak nasıl yaşar aklım almıyor. Kendilerini o kadar dindar gösteriyorlar ki sanki hayatlarında hiç cinsellik yok, cinsellik olmayacak. Çok saçma geliyor bu durum bana.
Kampüse gelecek olursak fena değil diyebilirim. Ortam yaptıysan takılmak için çok mükemmel yerler var kampüs içinde. Hemde kampüs içi olduğu için öğrenciye ucuzluklar olabiliyor. Yemek, kıyafet vb. kampüs içinde halledebiliyorsun. Mini avm desek yanlış olmaz sanırım. Adı da Gökkuşağı.
Tramvaylar sanırım 1950 yılından falan kalmış bu şehirde. İnanın eski filmlerde gördüğünüz tramvaylara biniyoruz burada. Ankara’da Ego, Eskişehir’de Eskart denen olay burada ElKart diye geçiyor. İlk satın alırken bir kart ve tek binişlik dolum yapıyorlar. Ardından para yükletip sürekli kullanabiliyorsunuz bu kartı. Aynı zamanda okuldan verilen öğrenci kartı da Elkart yerine geçiyor. Normal satın aldığınız Elkart basarsanız 1.30 TL, öğrenci kartınıza para yükletip basarsanız 90 Kuruş alıyor sistem her binişte.
Konya’da merkez kampüste okuyan bir öğrenci için Bosna vazgeçilmez diyorlar ama inanın işlekliğinden başka her cacık var. Bosna demek, Kampüs karşısında öğrencilerden oluşan yerleşke demek. Bilmeyenler için bunu not düşeyim istedim. Bosna işlek olduğu kadar içerisinde hiçbir aktivite alanı bulundurmayan bir yer. Migros, Atlantis, Kıvılcım Özel Kız Yurdu ve İdeal Özel Kız Yurdunun bulunduğu o bölüm haricinde ışık göreceğiniz çok mekan yok. Hatta hiç yok. Belirttiğim bölgedeki mekanlarda çok pahalı. Bir salebin 5 TL, bir sıcak çikolatanın 6.5 TL olduğunu gördüm. Tamamen kazık. Fakat belirttiğim yerdeki özel kız yurtları paralı erkeklerin bir numaralı mekanı. Bosna’da yürürken her adım attığınızda karşınıza bir kız gelir o bölgede. Gerçekten böyle. Bmw’si olan ordadır. Yine Mercedes yada Audi değil anlamış değilim ama Bmw’nin bir çekiciliği var sanırım geçmişten gelen. Ancak erkeklere abaza deyip de kızları aklamak doğru değil. Hepsi gözünün içine bakıyor yürürken. Kimi tanışalım edasıyla, kimi benle yat edasıyla, kimi de yakışıklı mı edasıyla şöyle bir süzüyor önüne gelen erkeği. Yani gözlerini yerden ayırmadan yürüselermiş zamanında bunlar olmazmış.
Bunun dışında aklımda çok konu var fakat hepsini yazmak istemiyorum. Son olarak tek bir öneride bulunacağım. Konya’yı kazanmış ve tek başına evde kalacaksan mutlaka Bosna’nın aktif yerinde tut evi. Az önce bahsettim neresi olduğunu. Okula 5-10 dakikalık uzaklığını asla bahane etme. Çünkü ben bunu bahane ettim ve gerçekten geceleri müzik ve insan sesi yerine köpek ulumaları duyuyorum. Kötü yerde de kaldığımı düşünme sakın. 1+1 eşyalı lüx bir dairedeyim ama hal böyle. Ev bakımsız olsun, eşyasız olsun ama git aktif ortamın olduğu yerlerden tut evi. Evin bakımını da yaparsın, eşyasını da alırsın ama ortamı yapamazsın. Sen ortama gideceksin.
Aslında Konya’da yaşayacak olan, burayı merak edenler için nokta atışlar yaptım diyebilirim. Hiçbir yerde bu kadar detaycı bir yaşanmışlığı bulamazsın sanırım sayın okuyan. Aklın varsa Konya’ya gelme, ciddiyim. Nereye gideyim dersen, Akdeniz Üniversitesi’ne git. Luna parka, denize, cafelere vb. her yere çok çok yakın. Okurken ortamın içindesin daha ne olsun.